“Gelenekten Gerçeğe”

Papaz Richard Peter Bennett

(Katolik Bir Papazın Hıristiyan Oluşu)

Türkçesi: Fikret Böcek

 

İlk Yıllar

İrlanda’da sekiz çocuklu bir ailede dünyaya geldim. İlk çocukluk yıllarım mutluluk içerisinde geçti. Babam İrlanda ordusunda Albaydı. Ben dokuz yaşındayken ordudan emekli olmuştu. İrlanda’nın başkenti olan Dublin’deki askeri bir kışlada bulunan lojmanlarda kalıyorduk. Ailece oyunlar oynar doyasıya eğlenceli zamanlar geçirirdik.

 

Bir çok İrlandalı gibi biz de Roma Katolik Kilisesi’ne mensup bir aileydik. Babam bazen ciddi bir şekilde yatağının ucuna çökerek ezberlediği bazı duaları ederdi. Annem ise örgü örerken, bulaşıkları yıkarken ve hatta sigara içerken İsa’yla konuşurdu. Bir çok akşam bir araya gelip birlikte Tespih dualarımızı ederdik. Ailemizden hiç kimse ciddi bir rahatsızlığa kapılmamışsa kiliseye gitmemezlik etmezdi. Beş ya da altı yaşına bastığımda, İsa Mesih benim için gerçek bir kişi oluvermişti, ama Meryem de, azizler de gerçek kişiler gibi geliyordu bana. İsa’yı, Meryem’i ve bütün azizleri bir kaba koyan Avrupalı, Filipinli veya Meksikalı geleneksel Katolikleri anlayabiliyorum.

 

Kateşizm derslerini ilkokulu ve ortaokulu okuduğum Belvedere Cizvit Okulunda aldım. Cizvitler’in okuluna gitmiş olan her çocuk gibi ben de Tanrı’nın varlığının sebeplerini ve Papa’nın neden tek gerçek Kilise’nin başı olduğunu beş sebep vererek açıklayabilecek duruma getirilmiştim. Ruhları Araf’tan kurtarmak ciddi bir işti. O yaşlarda tam olarak ne dediğimizi bilmediğimiz halde okuldaki herkesin şu cümleyi ezberlemesi gerekiyordu: “Günahlarından kurtulup çözülsünler diye ölüler için dua etmek kutsal ve bütünleyici bir şeydir.” Kilise’nin başı olan Papa’nın dünyanın en önemli insanı olduğu söylenirdi. Bize öğrettiklerine göre, Papa’nın söyledikleri hemen yasa sayılırdı ve Cizvitler de O’nun sağ koluydu. Ayin Latince dilinde olduğu halde, ben yine de her gün ayinlere katılırdım, çünkü ayinlerdeki gizemli hava beni büyülüyordu. Tanrı’yı hoşnut etmenin en yüce yolunun ayin sırasında İsa’yı tekrar çarmıhta kurban olarak sunmak olduğunu öğretiyorlardı. Azizlere dua etmeye teşvik ediliyorduk. Yaşamın bir çok yönü için dua edebileceğimiz azizlerimiz vardı. Hatta bu azizlerin bazı duaları daha iyi cevaplayacağı söylenerek, bu azizlerin kendi alanlarında uzmanlaştıkları söylenirdi. Örneğin, bir şeyler kaybeden birisi Aziz Anthony’ye dua etmeliydi. Ben de çocukken bir sürü şey kaybettiğimden her gün Aziz Anthony’ye dua ederdim. 

 

On dört yaşındayken misyoner olmak istediğimi hatırlıyorum. Misyoner olmak isteyen bir kişinin bu isteği yüreğinde hissetmesi gerekiyordu. Ben de yüreğimde bu hislere sahiptim. İçimdeki bu çağrı yaşamımı değiştirmemişti. Yaşamım aynı şekilde devam ediyordu. On altı yaşından on sekiz yaşına kadar çok güzel bir yaşamım oldu. Akademik ve atletik yönden oldukça yüksek başarılar elde etmiştim.

 

Annemin hastalığından dolayı tedavi için annemi devamlı bir şekilde arabayla hastaneye götürmem gerekiyordu. Bir gün hastanenin bekleme odasında bulduğum bir kitabı okuyarak annemi beklerken, kitapta Markos 10:29-30 ayetlerinin yazılı olduğunu gördüm: “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi İsa, “Benim ve Müjde'nin uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.” Gerçek Kurtuluş Müjdesi’nin ne olduğunu anlamadan, yüreğimde gerçekten de misyonerliğe çağrı olduğunu düşündüm.

 

Kurtuluşu Kazanmaya Çalışmak

1956 yılında Dominikan Düzeni’ne katılmak üzere ailemi ve arkadaşlarımı bıraktım. Sekiz sene boyunca papazlığın anlamı, Kilise’nin gelenekleri, felsefe, Thomas Aquinas ve birazcık da Katolik bakış açısıyla İncil üzerine dersler aldım. Yüreğimde var olan iman bile kurumsallaştırılıp, Dominikan dini sistemine göre törensel bir havaya sokulmuştu. Kilise ve Dominikan yasalarına itaat etmek kutsallaşmanın tek yolu olarak gösteriliyordu. Öğrencilerin Yöneticisi olan Ambrose Duffy ile geleneksel ve dini yasaların kutsallaşmamızda nasıl arabulucu olduğu konusunda sık sık konuşurduk. “Kutsal olma” yolunda ilerlememin yanı sıra sonsuz kurtuluştan da emin olmak istiyordum. Bu konuda öğretiler vermiş olan Papa 12. Pius’un şu sözlerini ezberlemiştim: “...Birçok kişinin kurtuluşu, bu amaç için sunulmuş olan Mesih’in mistik bedeninin kurban edilmesine ve dualarına bağlıdır.” Mesih’in mistik bedeni Katolik Kiliseleri’nde her ayinde kurban edilir. Bu şekilde kimin kurtulacağı ve kimin kurtulmayacağı Kilise’nin insafına kalmış bir şey durumunda olur. Acı çekerek ve bol bol dua ederek kurtuluşa erişme fikri sadece Papa 12. Pius’un sözleri değil, Fatima ve Lourdes’in de mesajlarının temelinde yatmaktadır. Ben de, hem acı çekerek hem de bol duayla kendi kurtuluşumu ve başkalarının kurtuluşunu sağlamaya çalışıyordum. İrlanda’nın Dublin şehri’nin Tallaght bölgesindeki Dominikan manastırında, bazı ruhların kurtuluşunu sağlamak için kış soğuğunun ortasında soğuk duşlar alırdım ve bazı zamanlarda da insanların kurtuluşu için çelik bir zincirle sırtıma vurarak kendime inanılması zor acılar çektirirdim. Dominikan manastırındaki bütün papazlar bu şekilde kendilerini döverek Araf’taki bazı ruhları ve kendi ruhlarını kurtaracaklarına inanırlar. Öğrencilerin Yöneticisi olan Ambrose Duffy de kendisine bu şekilde davrandığından herkes onu örnek alıyordu. Hatta Papa’nın sözleri bile bizim bu yaşam tarzımızı desteklemekteydi. İstek ve kararlılıkla derslerimin üzerinde durdum, dua ettim, kefaret bedelini ödedim, On Emri yerine getirmeye çalıştım ve sayısız Dominikan kurallarını ve geleneklerini yerine getirmeye gayret ettim.

 

Dıştan Dolgun — İçten Boş

1963 yılında 25 yaşındayken Roma Katolik papazı olarak atandım ve Roma’daki Angelicum Üniversitesi’ne Thomas Aquinas üzerine çalışmalarımı tamamlamak üzere gönderildim. Dışları dolu, içleri boş bir sürü papazla tanıştım. Hemen hemen her papaz iki yüzlü davranmayı kendilerine alışkanlık edinmiş gibiydiler. Hatta sabah derslerinde her papazın almak zorunda olduğu teoloji dersleri sırasında aynı anfide beraber ders aldığım yüzlerce papaz, teolojiyi anlamaya çalışmak yerine Newsweek ve Time gibi dergileri okumakla meşguldüler. Kutsal Papa’nın Kutsal Şehri olan Roma’da böyle şeyler nasıl olurdu? Derslerle ilgileniyormuş gibi görünenler de sadece yüksek bir not alıp ülkelerindeki Roma Katolik Kilisesi’nde yüksek bir makama gelebilme peşindeydiler.

Bir gün binlerce Hıristiyan’ın kanının akıtılmış olduğu Colosseum’a doğru bir yürüyüşe çıkmıştım. Colosseum’da birçok Hıristiyan’ın öldürüldüğünü herkes biliyor. Ben de gidip onların öldürüldüğü yerde yürümek istemiştim. Arenanın ortasına çıkıp Mesih’e imanlarından dolayı öldürülmüş olan erkekleri, kadınları ve çocukları aklımda canlandırdım. Mesih’in onlara gösterdiği sevgiden dolayı herşeyi göze alan bu gerçek Hıristiyanlar arenanın ortasında yakılarak veya hedef tahtası durumuna getirilerek ve bazen de aç aslanlara yem edilerek öldürülmüşlerdi.

Otobüsle geri dönerken bazı gençlerin bizim gibi papazlarla alay ettiklerini gördüm. Bu gençler Mesih’e olan imanımızdan dolayı bizimle alay etmiyorlardı. Bizimle alay ediyor olmalarının sebebi, Roma Katolik sistemini temsil ediyor olmamızdı. Roma’da birçok kişi Roma Katolik Kilisesi’ne ait olduğunu söylese de aslında gerçekten de bağlı olanların sayısı çok azdır. Başımdan geçen bu olayı pek fazla düşünmek istemediğimden unutmaya çalıştım. Kutsal Şehir diye bildiğimiz Roma’nın görkemi aslında papazların dilindeki bir boşluktan ibaretti.

Bu olaydan sonra bir akşam Sen Clemente Kilisesi’nin sunağının önünde durup iki saat dua ettim. Yıllar önce okuduğum ve içimde Roma Katolik Kilisesi’nin bir misyoneri olma düşüncesini canlandıran Markos 10:29-30’daki vaatleri hatırladım. Thomas Aquinas üzerine başlattığım çalışmalarımın sonucu olarak elde etmek istediğim diplomayı almaktan vazgeçmeye karar verdim. Bu benim için çok büyük bir karardı, ama uzun dualardan sonra doğru karar vermiş olduğuma emindim.

Tezimi kontrol edecek olan papaz vermiş olduğum kararı kabul etmek istemedi. Diplomamı çabucak alabilmem için birkaç yıl önce yazılmış bir tezi bana önerdi. Bu tezi sanki ben yazmışım gibi kullanabileceğimi, fakat sözlü savunmamı yapmam gerektiğini söyledi. İşte bu durum beni gerçekten de aşırı derecede rahatsız etti. Birkaç hafta önce sokaklarda, deri botları ve mini etekleriyle kendilerini pazarlamaya çalışırken gördüğüm fahişelerden farkımız kalmamıştı. Bu papazın yapmamı önerdiği şey günahın alâsıydı ve buna rağmen bu papazda günaha karşı bir tınlama bile yoktu. Üniversitedeki akademik çalışmalarımı tamamlayıp, kararımda durarak diplomamı almadan ayrıldım.

Roma’dan döndüğümde, Roma Katolik Kilisesi beni Cork Üniversitesi’nde üç yıl ders vermeye atamıştı. Misyonerlik çağrım üzerine çok düşünüp dua etmiştim. Bir gün sürpriz bir şekilde, 1964 Ağustosunun sonuna doğru Trinidad ülkesine misyoner olarak atanmıştım.

Gurur, Günah, Ve Yeni Bir Açlık

1 Ekim 1964 tarihinde Trinidad’a vardım ve yedi sene boyunca başarılı bir papazlık yaşamım oldu.  Roma Katolik sistemine göre gerekli olan bütün görevlerimi yerine getiriyordum ve bir çok kişinin ayine katılmasını sağlıyordum. 1972 yılında Katolik Karizmatik Hareketi’nin içindeydim. Daha sonra, aynı yılın 16 Martında bir ayinde iyi bir papaz olduğum için Rab’be şükredip Rab’bin beni daha iyi bir papaz yapması için alçaltmasını istedim. Aynı günün akşamı çok kötü bir kaza geçirdim. Başımın arkası kötü bir şekilde yarılmıştı ve omurgam kaburgalarımla birlikte birkaç yerden kırılmıştı. Neredeyse ölecektim. Bir daha ayağa kalkıp kalkamayacağımı bilmiyordum. Uzun bir süre yatağımda acılar içinde kıvranırken, Katolik sistemindeki yazılı duaları okumak hiçbir işe yaramıyordu.

Kazadan sonraki haftalarda çekmiş olduğum acılardan sonra ilk kez direk kişisel dualarda rahatlık bulmaya başladım. Katolik Dua Kitabındaki (Breviary: papazlar için resmi dua kitabı) duaları ve Tesbih dualarını bırakıp Kutsal Kitap’ın bazı bölümlerini okuyarak dua etmeye başladım. Bu benim için çok yavaş bir süreçti. Kutsal Kitap okuyarak neler yapabileceğimi bilmiyordum. Doğru dürüst Kutsal Kitap’ta neler olduğunu bile bilmiyordum.  Yıllardır öğrendiğim şeyler Katolik Kilisesi’nin gelenekleri ve uygulamalarıyla ilgili olan şeyler olduğundan Kutsal Kitap hem önemini yitirmişti, hem de gerekli olduğu zamanlarda raftan çıkardığımız bir kitap durumuna düşmüştü. Katolik Kilisesi’nin öğretileri beni Kutsal Kitap’a güvenmeye değil, Kutsal Kitap’tan şüphelenmeye itmişti. Yıllarca Thomas Aquinas’ın felsefesi ve teolojisi üzerine yaptığım çalışmalar, beni Kutsal Kitap bilgisi konusunda acizleştirmişti. Rabbi bulmak için Kutsal Kitap’ı açmak haritasız bir şekilde karanlık bir ormana girmek gibi bir şeydi.

O yılın sonunda başka bir kilisede göreve tayin olduğumda, yıllarca birlikte olduğum bir Dominikan arkadaşımla birlikte görev yapacaktık. İki sene boyunca birlikte Pointe-a-Pierre kilisesinde çalışacaktık. Birlikte kitap okuduk, ders çalıştık ve dua ettik. Katolik sisteminde öğrendiklerimizin hepsini uyguladık. Gasparillo, Claxton Bay, ve Marabella köylerinde topluluklar oluşturduk.  Katolik Kilisesi sistemine göre çok başarılı sayılıyorduk. Birçok kişi ayinlerimize katılıyordu. Kateşizm bir çok okulda ve hatta devlet okullarında bile öğretiliyordu. Kişisel olarak Kutsal Kitap’ı incelemeye devam ediyordum. Kutsal Kitap’ın yaptığımız işlere ne katkısı vardı, ne de yadımı dokunuyordu. Kutsal Kitap’ı inceledikçe Rab’bi ne kadar az tanıdığımı görüyordum. Katolik Kilisesi olarak yaptığımız herşey Kilisenin sistemine göre gidiyordu. Kutsal Kitap’ın yönlendirişi veya bu konulardaki yorumları kilise tarafından önemsenmiyordu.  İşte bu sıralarda Filipililer 3:10-11 yüreğimdeki isteği değiştirmeye başladı: Ölümünde O'nunla özdeşleşerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum.”

 

İşte bu sıralarda Katolik Karizmatik Hareketi de bütün hızıyla yaygınlaşıyordu. Biz de bu öğretileri çalıştığımız köylere yayıyorduk. Bu yeni hareketten dolayı Kanadalı bazı Hıristiyanlar bizimle paylaşmaya gelmişlerdi. Onların bize öğrettiklerinden bir sürü şey öğrenmiştim ve özellikle şifa için dua konusunda öğretiler veriyorlardı. Şifa duası konusunda söyledikleri şeyler Kutsal Kitap’a dayandırılmıyordu.  Tamamen tecrübelere, insanların yaşadıkları olaylara dayandırılan karizmatik öğretileri, Katolik sistemine kolayca girebiliyordu. Şifa duasını Kutsal Kitap’a dayandırmış olsaydılar, bu öğreti kesinlikle Katolik Kilisesi’nde yayılmazdı. Ben yine de kendimi Kutsal Kitap’a vermeye devam ettim. Zaman içerisinde Kutsal Yazılar’ı yetkili bir kaynak olarak görmeye başlamıştım. Artık Kutsal Yazılar’ı Kutsal Yazılar’la karşılaştırmaya başlamıştım. Katolik sistemi Kutsal Yazıları gelenekleriyle karşılaştırırken, Karizmatik Hareket ise Kutsal Yazıları tecrübeleriyle karşılaştırmaktaydı.  Kanadalılar’dan birisinin şifa konusunda vermiş olduğu ayetlerden birisi Yeşaya 53:5’ti, Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.”  Ama Yeşaya 53’ü daha derin bir şekilde incelediğimde, Kutsal Kitap’ın günahı ortadan kaldırmak için günahlının yerine başka birisinin geçmesinin şart olduğunu öğrettiğini anladım. Mesih benim yerime ölmüştü. Günahımın bedelini ödemek için hiçbir çaba göstermeme veya Mesih’le işbirliğine gitmeme gerek yoktu. “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” Romalılar 11:6. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.” (Yeşaya 53:6).

 

İnsanların beni rahatsız etmesi beni öfkelendirebiliyordu. Bu da çok açık bir günahtı. Bu günahlarım için birçok kez af dilediysem de esas günahlılığımın Adem’den bana miras gibi geçen ırsi günahtan dolayı doğamın tamamen bozuk olduğunu görememiştim. Kutsal Yazılar’daki gerçek şöyle diyor: Yazılmış olduğu gibi: “Doğru kimse yok, tek kişi bile yok.” (Romalılar 3:10), ve “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı.”

 (Romalılar 3:23). Katolik Kilisesi, insanın Adem’den gelen günahlı doğasının bebek vaftiziyle tamamen ortadan kalkmış olduğunu öğretmektedir. Katolik Kilisesi, bebekken vaftiz olduğumdan, orijinal günahın artık beni etkileyemeyeceğini öğretmişti. Halâ bu öğretiye inanıyordum, fakat yüreğimde biliyordum ki günahlı doğamın Mesih tarafından henüz fethedilmemişolduğunun farkındaydım.  Ölümünde O'nunla özdeşleşerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü bilmek” (Filipililer 3:10) halâ yüreğimde arzuladığım bir istekti. Gerçek Hıristiyan yaşamını sadece ve yalnızca Mesih arabuluculuğuyla yaşayabileceğimi biliyordum. Ölümünde O'nunla özdeşleşerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü bilmek”  ayetini arabamın direksiyonuna ve kolayca görebileceğim birçok yere yapıştırmıştım. İşte, devamlı bir şekilde bu duayı ediyordum. Dualarımıza cevap veren Rab, bu duama cevap vermeye başlamıştı.

 

En Önemli Soru

İlk olarak, Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki Sözleri’nin kesin gerçekler olduğunu ve Kutsal Yazılar’ın hatasız olduğunu keşfettim. Katolik Kilisesi, Tanrı’nın Sözü’nün göreceli olduğunu öğretmişti ve Kutsal Yazılar’ın bir çok konudaki doğruluğunu sorguluyordu. Artık Kutsal Kitap’a güvenilebileceğini anlamaya başlıyordum. Konkordans (ABC Dizini) ile geniş bir araştırma yaparak Kutsal Yazılar’ın Kutsal Yazılar hakkındaki sözlerini araştırdım. Kutsal Yazılar’ın çok açık bir şekilde, Kutsal Kitap içerisinde bulunan bütün Sözler’in Tanrı’dan olduğunu öğretmekte olduğunu ve bütün bu Sözler’in tamamen kesin gerçekler olduğunu keşfettim. Kutsal Kitap’taki tarih doğrudur. Kutsal Kitap’taki vaatler doğrudur. Kutsal Kitap’taki peygamberlikler doğrudur. Kutsal Kitap’ta geçen ahlakla ilgili buyrukların hepsi doğrudur. Kutsal Kitap’ta Hıristiyanlar’ın nasıl yaşamaları gerektiğiyle ilgili öğütlerin hepsi doğrudur. “Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (II Timoteus 3:16-17).

Bu gerçeği, Kanada’nın Vancouver şehrine ve ABD’nin Seattle şehrine yaptığım gezilerde keşfettim. St. Stephen Katolik Kilisesi’ndeki bir dua grubuna bir konuşma yapmam gerekiyordu. Konuyu benim belirlememi istediklerinden, ben de Tanrı’nın Sözü’nün kesin otoritesi konusunu işledim. İlk defa böyle bir gerçeğin farkına varıyordum ve ilk defa böyle bir gerçek üzerine konuşma yapıyordum. Bu konuşmadan dolayı papazlıktan bile atılabilirdim. Daha sonra, Kanada’nın Vancouver şehrindeki 400 kişilik bir Katolik kilisesinde de aynı konuda konuşma yaptım. Elimdeki Kutsal Kitap’ı açıp şu gerçeği tüm dinleyicilere ilan ettim: “İmanla ve ahlakla ilgili her konudaki kesin ve son otorite Tanrı’nın Kendi Sözü olan Kutsal Kitap’tır.”

Üç gün sonra Vancouver’ın başpiskoposu James Carney beni ofisine çağırdı. Resmi bir şekilde susturulmuştum ve başpiskopos James Carney’nin sorumluluğundaki yerlerde öğreti vermem yasaklanmıştı. Eğer kendi başpiskoposum olan Anthony Pantin bir tavsiye mektubu göndermemiş olsaydı, cezamın daha da kötü olacağını söylemişlerdi. Bu olaydan hemen sonra Trinidad ülkesine geri dönmek zorunda kaldım. Suçum, Kutsal Kitap’ın iman ve ahlakla ilgili her konuda kesin ve son otorite olduğunu söylemiş olmamdı!

 

Kilise-Kutsal Kitap İkilemi

Halâ Point-a-Pierre’nin papazıydım. Öğrenciyken bana katı kuralcılığıyla örnek olmuş olan eski okul başkanım Ambrose Duffy benimle birlikte çalışmaya atanmıştı. Artık içimdeki serüven başlamıştı. İlk başlarda biraz zorlanmama rağmen, daha sonra Amrose Duffy ile çok yakın dost oluvermiştik. Ona Kutsal Kitap’ta neler keşfettiğimi anlatmaya başladım. Söylediklerimi büyük bir ilgiyle dinleyip beni bu düşünceye iten sebebin ne olduğunu soruyordu. Andrew Duffy’de Dominikan kardeşlerime açılacak bir kapı görüyordum ve onun arabuluculuğuyla Başpiskopos’un evindekilere bile açılabilirdim. Fakat belli bir süre sonra Ambrose Duffy ani bir kalp krizi geçirip öldü. Bu ölüm beni çok üzmüştü. Kendi aklımda, Ambrose’un Kilise-Kutsal Kitap ikilemine cevap verebilecek tek kişi olduğunu düşünüyordum. Kilise-Kutsal Kitap ikilemi her zaman benim de aklımı kurcalıyordu. Ambrose’un bana ve diğer Dominikan kardeşlerime bu gerçekleri açıklamasını ümit ediyordum. Onun cenazesinde ben vaaz verdim ve üzüntüm çok derindi.

Filipililer 3:10-11’deki duayı etmeye devam ettim: Ölümünde O'nunla özdeşleşerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum.”  Rab İsa Mesih’i daha iyi tanımak için kendi günahlılığımı daha iyi anlamam gerekiyordu. Kutsal Kitap’a göre (1 Timoteus 2:5) benim yaptığım papazlık görevi kesinlikle yanlıştı. Katolik Kilisesi papazı olarak insanlarla Tanrı arasında arabuluculuk yapıyordum. Kutsal Kitap ise tek “arabulucunun” İsa Mesih olduğunu söylüyordu. Fakat buna rağmen, Katolik Kilisesi bütün papazlık sistemini arabuluculuk düzenine göre oturtmuştu. Kutsal Kitap’ın sözlerinin buna tezat oluşturması beni düşündürmüştü. “Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek arabulucu vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır.(I Timoteus 2:5) Kiliseme gelen herkes bana saygı gösteriyordu. Beni insanların günahıyla Tanrı arasındaki bağlantı olarak görüyorlardı. Bunun için de neredeyse bana tapar duruma gelmişlerdi. Kendi kendime şöyle akıl yürütüyordum: “Eğer dünyanın en büyük kilisesi olan Katolik Kilisesi böyle düşünüyorsa, ben kimim ki kendi günahımı sorguluyorum?” Evet, bu şekilde günahlılığımı düşünmemeye çalışıyordum. Fakat yine de içimdeki karmaşa sürüyordu. Meryem’e tapınmayı, azizlere tapınmayı ve papazlara tapınmayı artık günah olarak görmeye başlamıştım. Meryem’e, azizlere ve papazlara tapınan bir kişi Kutsal Kitap’a göre Hıristiyan olamazdı. Meryem’in ve bütün azizlerin arabuluculuğunu reddetmeye hazır olsam da, papazlığı reddetmeye yanaşamıyordum. Çünkü bütün yaşamımı papazlığa adamıştım.

Bocalama Yılları

Meryem, azizler ve papazlık konuları içimde bocaladığım sadece birkaç konudan bazılarıydı. Yaşamımın her alanını kim yönlendiriyordu? Ve yaşamımın Rabbi kimdi? Kutsal Yazılar’daki İsa Mesih mi, yoksa Roma Katolik Kilisesi mi? Rabbim ve Kurtarıcım İsa Mesih miydi, yoksa Roma Katolik Kilisesi miydi? Özellikle Sangre Grande şehrinde papazlık yaptığım son altı yıl içerisinde bu soru aklımı oldukça zorladı. (1979-1985). Çocukluğumdan beri Roma Katolik Kilisesi’nin iman ve ahlakla ilgili her konuda en yüce otorite olduğu beynime kazınmıştı. Değişmek imkânsız gibi görünüyordu. Roma sadece en yüce otorite olarak değil, aynı zamanda “Kutsal Anne” olarak da anılıyordu. Nasıl olur da “Kutsal Anne’ye” karşı çıkabilirdim. Kutsal Anne’nin sakramentlerini insanlara sunup, bu insanları Kutsal Anne’ye bağlı kılmakla görevlendirmiştim.

1981 yılında New Orleans, ABD’de bir konferansta kendimi tekrar Roma Katolik Kilisesi’ne hizmet etmeye adadım. Bundan sonra Trinidad’a geri dönüp gerçek sorunlarla uğraşmaya başladığımda Tanrı’nın Sözü’nün otoritesine geri döndüm. Artık içimde büyük bir gerilim başlamıştı. Bazen Roma Kilisesi’ni en yüce otorite olarak görüyordum. Sonra da bunun doğru olmadığı sonucuna varıp, Kutsal Kitap’ın tek otorite olduğu sonucuna varıyordum. Kutsal Anne’ye mi, yoksa Kutsal Kitap’a mı bağlıydım? Kutsal Roma ile Kutsal Kitap arasında bocalayıp duruyordum. Bir kişinin iki efendiye kulluk edemeyeceğini biliyordum. Tanrı’nın Sözü’nün kesin otoritesini Roma Kilisesi’nin otoritesinin altında tutuyordum.

İçimdeki bu zıtlıklar Sangre Grande Kilisesi’ndeki heykelleri kaldırmama neden oldu. Kilisede Aziz Francis’in ve Aziz Martin’in dört heykeli bulunuyordu. Bunların hepsini teker teker kaldırıp kırmıştım. Çünkü, Tanrı’nın Sözü “On Emir’de”heykeller hakkında çok açık bir şekilde şu buyruğu vermektedir: “Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın.” (Mısır’dan Çıkış 20:4). Fakat kiliseme katılan bazı kişiler, Meryem’in ve azizlerin heykellerini kaldırmama karşı çıktıklarında, onlara Kutsal Yazılar’ın daha üstün bir yetkiye sahip olduğunu ve artık bu heykellere dua etmemeleri gerektiğini anlattım. Roma Kilisesi Kutsal Yazılar’ın da üstünde olduğunu iddia ediyordu. Kanon 1188’de şöyle diyordu: “İnananların derin saygı göstermeleri için kutsal heykellerin kiliselerde bulunması şarttır.”  Papazlık görevim boyunca, insanların heykellere dua etmelerine izin vererek Tanrı’nın Sözü’nü insanın sözlerinin altında tuttuğumu görmemiştim.

 

Kendi Hatam

Tanrı’nın Sözü’nün kesin otorite taşıdığını öğrenmiş olmama rağmen, Roma Katolik Kilisesi’ni Tanrı’nın Sözü’nden üstün tutmaya devam ediyordum. Hatta Roma Katolik Kilisesi’nin bir çok konuda Kutsal Kitap’la çelişmesine rağmen, ben yine de Roma’nın otoritesini üstün görüyordum. Bu nasıl olabilirdi? Öncelikle, bu benim hatamdı. Eğer Kutsal Kitap’ın otoritesini en yüce otorite olarak kabul etmişsem, o zaman  Kutsal Yazılar tarafından ikna edilip arabulucu papazlık görevimi bırakmış olmam gerekirdi. Bugün bir çok papazın içinde bulunduğu durum gibi, papazlık benim için çok değerliydi. Yurtdışından bile Missa Ayinlerine gelenler oluyordu. Kilisemize gelenler kutsal yağlarımızı, kutsal suyumuzu, madalyalarımızı, heykellerimizi, resmi elbiselerimizi, dini törenlerimizi görmeye geliyorlardı ve tek bir kelime bile  etmiyorlardı. Ben de dahil, hiç kimse bu şeylerin kökenini sorgulamıyordu. Roma Katolik Kilisesi’nin harikulade stili, sembolizmi, müziği ve artistik tadı bir çok kişiye büyüleyici geliyordu. Kilisedeki tütsüler sadece keskin kokuya sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda gizemli, sırlarla dolu bir hava yaratıyordu.

 

Dönüm Noktası

Yirmi iki senelik papazlık yaşantım boyunca hiç kimse beni sorgulamamıştı. Bir gün bir kadın bana şöyle bir şey sordu: “Siz Roma Katolikleri bir çeşit tanrısallık sergiliyorsunuz, ama bu tanrısallığın gücünü reddediyorsunuz.” Bu sözler bir süre canımı sıkmıştı, çünkü kilisemizde kullandığımız ışıklar, kilise bayrakları, müzik, gitarlar ve davullar benim için önemli şeylerdi. Herhalde Trinidad adasında benimki kadar renkli cübbelere, bayraklara ve dini düzene sahip başka bir papaz yoktu. Gözlerimin önünde olan gerçeği yaşamıma uygulamamıştım.

1985 yılının Ekim ayında, Tanrı’nın lütfu, yaşamaya çalıştığım yalandan daha üstün çıktı. Kendimi inanmadığım bir yaşama zorluyordum. Bunun için bir süreliğine Barbados’a gidip dua ettim. Gerçekten de kendimi iki otoritenin arasında sıkışmış hissediyordum. Tanrı’nın Sözü gerçekten de en kesin gerçektir. Sadece ve yalnızca Tanrı’nın Sözü’ne itaat etmeliyim. Ama aynı zamanda Katolik Kilisesi’nin otoritesini en yüce otorite olduğuna ve bu otoriteyi yücelteceğime yemin ettirilmiştim. Barbados’ta okuduğum bir kitapta Kutsal yazılar’a göre Kilise’nin tanımı olarak “inanlıların paydaşlığı” tanımı yapılıyordu. Yeni Antlaşma’da Kilise’de bir hiyerarşinin varlığından bahsedilmez. Papazlar sınıfının inanlıların üzerinde bir kitle oluşturmasıyla ilgili hiçbir şey yoktur. Rab İsa Mesih’in Kendisi şöyle diyor: “Kimse sizi ‘Rabbî' ( yüce efendi) diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz.(Matta 23:8).  Kilisenin tanımının “paydaşlık ve birliktelik” olduğunu görmem Roma Katolik Kilisesi’nin otoritesini savunmayı bırakıp, sadece ve yalnızca Rab İsa Mesih’in otoritesine girmemi sağladı. Katolik Kilisesi’nde “Papa, Papaz, Piskopos” diye tanıdığım kişilerin Kutsal Yazılar’a göre gerçek inanlılar olmadıklarının farkına varmıştım. Katolik Kilisesi’nin öğretileri ve bu öğretilere inananlar Hırsitiyan değildiler. Papazlar sadece dindar insanlardı. Papazlar,  Meryem’e, Tespih’e ve Roma’ya bağlı dindarlar kitlesinden başka bir şey değillerdi. Katolik papazlığına devam edenlerin, Mesih’in kurtuluş görevini tamamladığının farkında olduklarını zannetmiyorum. Mesih’in yapmış olduğu iş mükemmel bir şekilde tamamlanmıştır. Mesih’in kanı insanların günahlarını ortadan kaldırabilecek tek güçtür ve bunun için özel arabulucuya gerek yoktur. Katolik papazları kendi geleneklerinde söylenenleri aynen yerine getirmeye çalışarak Kutsal Yazılar’ı dışlamaya çalışmaktadırlar. Günahların kefareti için insanın çaba göstermesi gerektiğini öğretirler. İnsanların acı çekmesinin kurtuluşları için gerekli olduğunu öğretirler. Kurtuluş için iyi işlerin şart olduğunu öğretirler. Bütün bunları Kutsal Kitap’tan değil, kendi geleneklerinden çıkarmaktadırlar. Bütün Katolik gelenekleri “Lütuf Müjdesi’nden” değil, insanın iyi işlerine dayanmasından kaynaklanıyor.  Tanrı’nın lütfuyla, Roma Kilisesi arabuluculuğuyla ya da kendi işlerimle veya seçimimle değil, sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfuyla kurtulacağımı gördüm: “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.(Efesliler 2:8-9).

 

Yeni Yaşam: Yaş 48

Hem Roma Katolik Kilisesi’nin doktrinlerine bağlı kalmak hem de İsa Mesih’e itaat etmek olanaksız olduğundan Roma Kilisesi’ni terk ettim. 1985 yılının Kasım ayında Trinidad’dan ayrılıp Barbados’a gittim. Barbados’ta yaşlı bir çiftin evinde kaldım. Trinidad tropik iklimde olduğundan üzerimde sadece yazlık kıyafetler vardı. Cebimde çok az para olduğundan bir şey yapamıyordum. Elbise ve Kanada’ya yol parası için Rabbe dua ettim. Bu isteğimi Rab’den başka hiç kimseye söylemediğim halde her iki duam da cevaplandı.

45 derecelik tropik iklimden çıkıp, karlı Kanada’ya vardım. Vancouver’de bir ay kaldıktan sonra ABD’ye geldim. Hiçbir mal varlığım yoktu. Rabbin tüm ihtiyaçlarımı karşılayacağını biliyordum. Kırk sekiz yaşımda hayata yeniden başlıyordum. Elimde Rab İsa Mesih’ten başka, ne ABD’de oturma izni, ne bir sürücü belgesi, ne de para vardı.

Washington eyaletinde çiftlikleri bulunan Hıristiyan bir çiftin evinde altı ay kaldım. Bu çifte Roma Katolik Kilisesi’ndeki papazlığımı bıraktığımı, İsa Mesih’i Rabbim ve Kurtarcım olarak kabul ettiğimi ve Kutsal Kitap’ın tek otorite olduğuna inandığımı söyledim. Bütün bu açıklamalarıma rağmen bana sordukları soru şuydu: “İçinde onlara karşı bir kırgınlık, öfke var mı?” Altı ay boyunca bana her konuda yardımcı oldular. Dua ve şefkatle her konuda bana yardımcı olup, içimde kimseye karşı tepkiyle hareket etmememi sağladılar. Onlar da Roma Katolik dininden çıkıp Hıristiyan olduklarından içinde bulunduğum durumu anlayabiliyorlardı. Dört gün onların evinde kaldıktan sonra tövbe ederek kurtuluşun meyvelerini görmeye başladım. Devamlı bir şekilde aynı günahlarım için af dileyip tövbe etmeme gerek kalmayacaktı. Evet, Rab İsa Mesih beni bir kez kurtarıp, tam bir şekilde kurtarmıştı. Bütün acılarımı artık ona bırakıp, O’ndaki gerçek huzuru hissdebiliyordum. Sonunda 48 yaşındayken, sadece ve yalnızca Tanrı’nın Sözü’nün yetkisiyle ve sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfuyla İsa Mesih’in çarmıhta benim günahlarıma kefaret olarak ölmüş olduğunu kabul ettim. Tüm görkem sadece ve yalnızca Rab İsa Mesih’indir.

Kaldığım çiftlikte bana her konuda yardımcı olan bu Hıristiyan çift beni ruhsal ve fiziksel yönden bereketlemişti. Bir süre sonra Hıristiyan bir kızla tanışıp evlendim. Birlikte Georgia eyaletinin Atlanta şehrine yerleştik. Her ikimiz de Atlanta’da çalışmaya başladık.

 

Gerçeğe Sahip, Gerçek Bir Misyoner

1988 yılının Eylül ayında Hıristiyan  misyonerleri olarak uzak doğuya gittik. Hiç ummadığımız şekilde, Rabbin lütfuyla bir çok meyve gördük. Bir çok kişi Kutsal Kitap’ın otoritesini görüyor, rab İsa Mesih’in ölümünün ve dirilişinin gerçek amacını anlıyor ve Rab İsa Mesih’e iman ediyordu. İsa Mesih’in yaptıklarını anlatmak için sadece ve yalnızca Kutsal Kitap kullanıldığında, insanların İsa Mesih’in yaptıklarını anlamalarının çok daha etkili olduğunu keşfettim. Bunu keşfetmeden önce Katolik Kilisesi’nin geleneklerini, tecrübelerimi, geçmişteki mucize olaylarını ve Kilise’nin otoritesini kullanıyordum. 22 sene boyunca Kutsal Kitap’tan yoksun bir şekilde sahte bir kilisenin yobazlaşmış sahte geleneklerini anlatan bir misyonerdim. Fakat şimdi Tanrı’nın yaşayan Sözü’nü anlattığımda insanların yaşamlarının değiştiğini görüyorum.

 

İsa Mesih’in bana verdiği bol yaşamı anlatmak için Pavlus’un sözlerinden başka bir şey söylememe gerek yok: “Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur. Çünkü yaşam veren Ruh'un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı.” (Romalılar 8:1-2). Sadece Roma Katolik sisteminden özgür bırakılmakla kalmamıştım, fakat aynı zamanda Mesih’te yeni bir yaratık olmuştum. Sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfuyla bana verilen imanla aklanıp, papazken yaptığım ölü işlerimden kurtulup yeni bir yaşama geçmiştim.

 

Lütuf Müjdesine Tanıklık

Keşke 1972 yılında Rab’bin bedenlerimize şifa verdiğini söyleyen Katolikler, günahlı bedenlerimizin hangi otoriteyle Tanrı’yla barıştırılmış olduğunu da anlatsaydılar. Kutsal Kitap, İsa Mesih’in bizim yerimize fidye olarak çarmıha gittiğini öğretmektedir. Yeşaya 53:5 bu gerçeği şöyle anlatıyor: “Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.Benim günahlarım için çekmem gereken cezayı Mesi’in Kendisi çekti. Baba Tanrı’nın önünde, İsa Mesih’in benim kurban Kuzum olduğuna inanıyorum.

 

Yeşaya kitabı Rabbimiz’in çarmıha gerilişinden 750 yıl önce yazılmıştı. Mesih’in çarmıhtaki ölümünden kısa bir süre sonra Petrus şöyle yazıyor: “Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz” 1 Petrus 2:24.

 

Adem’in günahından dolayı günahlı doğalara sahip olduğumuz için günah işleyip Tanrı’nın görkeminden uzaklaştık. Mesih’te değilsek ve O’nun bizim yerimize öldüğünü bilmiyorsak, Kutsal Tanrı’nın huzuruna nasıl çıkarız? Yeniden doğmamız için Tanrı bize iman veriyor. İşte bu şekilde Mesih’in kefaretini kabul edebiliyoruz. Bu kefareti ne kendi gücümüzle, ne de kilisenin gelenekleriyle anlayabiliriz. Günahlarımızın cazası için gerekli olan ödemeyi, Kendisi günahsız olan Mesih yaptı. İşte, gerçek Kurtuluş Müjdesi’nin çağrısı budur. İman yeterli midir? Evet, yeniden doğmanızı sağlayan iman yeterlidir. Tanrı’dan doğan iman, sizi tövbeye itip iyi işler yapmanızı da sağlayacaktır: “Çünkü biz Tanrı'nın yapıtıyız, O'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratıldık.” (Efesliler 2:10). Tövbe ederek geçmiş yaşam tarzlarımızı ve geçmiş günahlarımızı geride bırakmış oluyoruz. Bu durum tekrar günah işleyemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Tövbe edip yeni yaşama başlamamız Tanrı’nın huzurundaki konumumuzun değişmiş olduğu anlamına geliyor. Gerçekten de Tanrı’nın çocukları olmuş oluyoruz. Eğer günah işliyorsak, Baba Tanrı’yla olan ilişkimizde bir aksama var demektir ve bu sorun çözümlenebilir. Mesih’in kanıyla bir kez kurtulmuş olan bir kişi sonsuza dek kurtulmuş sayılır ve bu kurtuluş hiçbir zaman kaybolmaz. Roma Katolik sistemi, kurtuluşun insanın özgür iradesiyle ve iyi işleriyle kazanıldığını ileri sürer. İşte bu nedenle kurtuluşunu kazandığın gibi kaybedebileceğini de öğretir. Kutsal Kitap ise Roma Katolik dininin iddialarını yalanlar. İbraniler 10:10 şöyle diyor: “Tanrı'nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.” İsa Mesih’in çarmıhta tamamladığı görev gerçekten de tamamlanmıştır ve yeterlidir. “İsa şarabı tadınca, “Tamamlandı!” dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.” (Yuhanna 19:30). Mesih’in Çarmıh’ta sizler için tamamlamış olduğu işe güvendiğinizde Kutsal Ruh size yepyeni bir yaşam verecektir.

 

 

Şimdiki Görevim

Şimdiki gömrevim, İsa Mesih’in Kurtuluş Müjdesi’ni ABD’nin kuzey batısında anlatmaktır. Pavlus’un Yahudi kardeşleriyle ilgili söylediklerini ben de çok sevdiğim Katolik dostlarıma söylüyorum: Katolikler için yüreğimdeki arzum ve devamlı ettiğim duam, onların Rab İsa Mesih’te kurtuluşa erişmeleridir. Birçok Katoliğin Tanrı’yı aradığına tanığım. Ne yazık ki, Tanrı’yı arama yolları Tanrı’nın Sözü’ne değil, kilise geleneklerine dayandırılıyor. Eğer Filipinler’deki ve Güney Amerika’daki Katolik dostlarımızın Tanrı’ya ulaşmak için denemekte olduğu binbir türlü çabayı bilseydiniz, yüreğimden geçenleri siz daha iyi anlardınız: “Rab, Katolik dostlarımızın Sana ulaşmaya çalışırken çektikleri acıları ve zorlukları anlamamız için bizi onlara karşı daha şefkatli yap. Katolikler’in yüreklerindeki acıyı anlarken onlara senin lütufla dolu Kurtuluş Müjden’i sevgiyle açıklayabilmemizi sağla. Onlara Çarmıh’taki işinin “tamamlanmış” olduğunu anlatabilmemizi sağla diye dua ediyorum.”

Bir Katolik  olarak Kilise geleneğini bırakıp Kutsal Kitap’ın öğretilerine geçmemin ne kadar zor olduğunu tanıklığımda gördünüz. Eğer Rab, Sözü’nde bir şey yapmamızı istiyorsa, Rabbin isteğini yerine getirmek zorundayız. Roma Katolik Kilisesi’nin “dindar ve tanrısal şekli” bir Katoliğin, esas sorunların kökenini görmesini zorlaştırmaktadır. Gerçeği hangi otoritenin bakış açısıyla gördüğümüze karar vermemiz gerekir. Roma sistemi gerçeği sadece kendi otoritesi altına girersek göreceğimizi iddia ediyor. Roma Katolik sisteminin kendi sözlerine bakacak olursak Kanon 212, Kısım 1 şöyle der: “Sorumluluğunun bilincinde olan Hıristiyan bir kişi, inancın öğretmenleri ve Kilise’nin önderleri olarak Mesih’in temsilcileri olan kutsal papazları izlemelidirler.” ( 2.Vatican Konseyi II , Kanan Yasası Kodu Papa John-Paul II tarafından 1983 yılında onaylanmıştır). Fakat Kutsal Kitap’a göre, gerçek sadece ve yalnızca Tanrı’nın Kutsal Yazılar’ı tarafından öğretilir. İnsanların ürettikleri geleneklerden dolayı Reformasyon başlamıştır. Kilise’ye giren bütün sahte öğretiler insanın geleneğiyle girdiğinden Reformasyon sırasında Kilise’yi ilk özüne kavuşturma hareketi başlamıştır. Reformcular, Roma Katolik sisteminin geleneklerine karşı Kilise’yi şu gerçeklere geri çağırmışlardır: “Sadece ve yalnıza KUTSAL YAZILAR, Sadece ve yalnızca LÜTUF, Sadece ve Yalnızca İMAN, Sadece ve Yalnızca İSA MESİH, Sadece ve yalnızca TANRI’NIN YÜCELİĞİ.

 

Bunları Sizinle Neden Paylaşıyorum?

Bu gerçekleri sizinle paylaşmamın sebebi, Tanrı’nın sağladığı kurtuluş yolunu bilmeniz içindir. Katolikler olarak temel hatamız Tanrı’nın bize verdiği yardımı bizim kendi gücümüzle alabileceğimizi zannetmemizdir. İşte, her Katolikte olan bu önyargı, Katolik Kateşizmine bile girmiştir. 1994 yılında ABD’de basılmış olan ve Katolik Kilisesi’nin temel öğretisi olarak kabul edilen “Catechism of the Catholic Church” (Katolik Kilisesi’nin Kateşizmi) adlı kitabın 2021 numaralı maddesinde şöyle diyor: “Lütuf, evlatlığa alınmış çocuklar olmamız için Tanrı’nın bize verdiği yardımdır.” (Çevirmenin notu: Türkçe çevirisinde Lütuf kelimesi yerine Nur kelimesi kullanılmıştır, fakat orijinal baskısında Lütuf diye geçmektedir).

 

Bu bakış açısıyla, bilmeden Kutsal Yazılar’ın lanetlemiş olduğu bir öğretiye inanmış oluruz. Tanrı’nın lütfunun Katolik Kateşizmi’ndeki tanımı insanın kendi uydurmasından ibarettir. Çünkü Kutsal Yazılar’ın da devamlı üzerinde durduğu gerçek, inanlıların Tanrı’yla olan ilişkisinin “iyi işlere değil,” sadece ve yalnızca Tanrı’nın lütfuna dayandığıdır. “Nitekim, iyi işlerine bakmaksızın Tanrı'nın aklanmış saydığı kişinin mutluluğu…” (Romalılar 4:6). “Çünkü insanın, Yasa'nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız.” (Romalılar 3:28). “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9). İnanlıların kurtuluşlarına karşılık verdiklerini ve kurtuluşlarında Tanrı’yla ortaklığa gittiklerini söylemek ve Tanrı’nın lütfunu sadece “bir yardım” olarak göstermek Kutsal Yazılar’daki gerçeği reddetmektir.

Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar! (Romalılar 11:6).

İsa Mesih’teki “doğruluk armağanı” gerçekten de bir armağandır. Bu armağan Mesih’in Çarmıh’ta gerçekleştirmiş ve tamamlamış olduğu zaferden dolayı kurtuluşumuz için yeterlidir. “Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam arabuluculuğuyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir. (Romalılar 5:17).

Bir Kişi birçokları için yaşamını feda etti. Evet Rabbimiz İsa Mesih’in Markos 10:45’te de dediği gibi; “Çünkü İnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.Evet, Mesih Kendi yaşamını bizler için feda ederek bizlerin kurtuluşunu sağlıyor: Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.” (Mata 26:28).

Petrus şöyle diyor: “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü. Bedence öldürüldü, ama ruhça diriltildi. (I Petrus 3:18).

Pavlus’un öğretisi 2 Korintliler 5:21’de şöyle özetleniyor: “Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.

Sevgili okuyucular, bu gerçekler Kutsal Kitap’ta açıklanmaktadır. Tanrı, bu gerçeklerin kabul edilmesini emrediyor. Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde'ye inanın!(Mark 1:15).

 

Katolik sistemi içerisinde yoğrulmuş olan bizlerin tövbe etmesine engel olan bazı gelenekler var. Örneğin, “iyi işler yapmak,” “kurtuluşumuzu hakederek kazanmak,” “yeterince iyi olmak,” gibi konular sistemin aklımıza yerleştirdiği konulardandır. Fakat İsa Mesih karşılıksız olarak, haketmemize gerek kalmadan bizlere lütfunu akıtarak doğruluk armağanını vermiştir. İşte Katolik sistemi Kutsal Yazılar’daki bu gerçeği kabul edememektedir. Tanrı’nın emrettiği bir şeyi yapmayı reddetmek, Pavlus’un zamanındaki dindar Yahudiler’in günahından farksızdır. “Tanrı'nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı'nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler.” (Romalılar 10:3)

Tövbe Edin ve Tanrı’nın Lütufla Kurtuluş Müjdesi’ne İman Edin!